Dostoyevski Sendromu

Rus edebiyatının ve  dünyanın gelmiş geçmiş en büyük yazarlarından olan Dostoyevski, yazdığı eserleri ile birçok yazara ilham kaynağı olmuştur. Karamazov KardeşlerKumarbaz ve Suç ve Ceza gibi kitapları edebiyat severlerin yıllardır baş ucundan ayırmadığı özgün eserler olarak yerini korumaktadır. İnsanın ahlaki olarak yaşadığı git-gelleri, derinlemesine yarattığı karakterlerinin psikolojilerini ve insanı anlamanın çıkmaz sokaklarını anlatır kitapları. Ancak bir yazar olarak tanıdığımız Dostoyevski, tıp dünyasına da bir sendroma verilen isim ile girmiştir. Alman asıllı Amerikalı nörolog Norman Geschwind, ön temporal lob epilepsisi gözlemlediği hastalarında bir farklılık olduğunu fark eder. ‘’Geschwind Sendromu’’ olarak da bilinen bu durum ‘’hipergrafi’’ yani aşırı derecede yazı yazma düşkünlüğü olarak karşımıza çıkıyor. Amerikalı nörolog tüm belirtilerin Dostoyevski’de de bulunduğunu gördükten sonra bu hastalığa ‘’Dostoyevski Sendromu’’ ismini vermiştir. Dostoyevski Sendromunun 7 belirtisi ile sizlerleyiz!

Dostoyevski Sendromu Nedir?

Hipergrafi olarak da bilinen bu sendroma sahip kişilerde yazma isteği, sanata düşkünlük, dini algılamada değişiklikler, ahlak ve yargı konularına bakışta üstünlük, yaşamı farklı imgeleme ve betimleme gücünün gelişmesi gözlemlenmiştir. Amerikalı nörolog bu davranışsal belirtileri kanıtlamak için Dostoyevski üzerinden örnekler vererek kanıtlamaya çabalamıştır. İşte Dostoyevski Sendromu’nun 7 belirtisi!

1)      Artan Duygusallık

‘’Çünkü insanlar kendileri mutsuz olmadıkça, başkalarının mutsuzluğunu asla anlayamazlar.’’

            Dostoyevski’nin  ‘’Beyaz Geceler’’ kitabında geçen bu sözü, aslında insanın empati yeteneğinin gelişmesinin öznel olarak yarattığı acıları üzerinedir. İnsanları anlayabilmek için empati yeteneği gelişirken diğer yandan da bir ızdırap vermektedir.

2)      Kozmik – Felsefi – Dini ve Toplumsal Ahlaki Tutumlara Yönelik Endişeler

“Ant içerim ki, her şeyi tam anlamıyla anlamak bir hastalıktır.”

Toplumun inandığı ve koyduğu kuralların anlamsızlığı üzerine dert edinmek! Hayatın anlamını sorgulamak, küçücük bedenlere milyonlarca soruyu sıkıştımak ve en sonunda sıkışıp kalmak!

3)      Şaka Kaldıramama

‘’Küçülmekten bile zevk almaya kalkışan bir adamın, biraz olsun öz saygısı kalır mı?’’

Dünyayı anlama çabasına giren insan sürekli olarak yeni şeyler öğrenmeye ve yeni şeyler yaratmaya kendini kaptırır. Her saniyesini cepten yediğini düşünür çünkü. Bir gün varlığının son bulacağı kaygısı her bir saniyeyi boş geçirmeme üzerine odaklar kendini. Bu nedenle şakalaşmak veya eğlenmek boşa giden bir zamanmış gibi görünür. Her espri komik gelmez artık ona! 

4)      Alınganlık ve Agresiflik

‘’Böylesine güzel bir gökyüzü altında gerçekten kötü insanlar, huysuz ve güvenilmez insanlar nasıl var olabilir?’’

Tüm dünyanın üstünüze geldiğini hissettiğiniz anlar olmuştur. İnsanların nasıl bu kadar duyarsız olduğu ve nasıl sizin gördüğünüz gerçekleri fark bile etmedikleri sizi agresif biri haline getirebilir. Kendinizi yalnız hissedersiniz! Ama yaşamın farklı bir yönünü keşfettiğiniz için ise yaratıcı bir özgüvene sahip olursunuz.

5)      Küçük Konularda Uzun ve Karmaşık Tartışmalara Girme Eğilimi

‘’Önce biraz ağladılar, ama alıştılar şimdi. Aşağılık insanoğlu her şeye alışır!’’

İnsanların iki yüzlülüğü canınıza tak edebilir. Zamanla bazı detaylara takılabilirsiniz. Bu detaylar sizin için ilginç ipuçları yaratır. İnsanları yaptıkları küçük hareket veya sözlerine göre kalıplara yerleştirir ve ona göre analiz etmeye başlarsınız.

6)      Cinsel İstekte Azalma

“İnsanların bugünkü kederi sadece huzursuzluk!”

Bitmek tükenmeyen bir huzursuzluk kaplar içinizi. Artık diğer insanların tek tip zevkleri sizin için ilgi çekici olmaz. Klasik insanların takım tutmaları, bir maça gidip 90 dakika bağırıp çağırmaları sizin için saçma gelir. Hafta içi iş hayatının verdiği stresi haftasonu atmak için tüm maaşını harcayan kişiler veya tüm hayatını sadece sevişmek uğruna geçirenler sizin için basit ve sıradanlık göstergesidir!

7)      Sürekli Yazma İsteği: Hipergrafi

‘’İnsan kimi zaman bir dakikada bir yılda yaşadığından çok yaşar.’’

Yaşadığınız gerçeklik sizin için tatmin edici olmayabilir. Kendinizi kitaplara, filmlere, sanat eserlerine kaptırırsınız. Bambaşka dünyalar veya sıradışı gerçeklikler size daha cazip gelir. Günümüz dünyasının getirdiği dertlerden, monotonlaşmadan ve sıradanlıktan kaçıp kendi özel dünyanızı yaratmak istersiniz. Kafanızdan geçen öyküleri, düşünceleri ve fantastik dünyaları sürekli yazarak orada yaşama düşünüzü gerçekleştirirsiniz. Sadece yazmak sizi rahatlatır. Ve sadece yazdığınız anlarda yaşıyormuş gibi hissedersiniz. ‘’Palyaço’’ şiirinde geçen bir dize ilham verir hepimize,‘’Yazdımyazmasam ağlayacaktım’’

Son olarak Dostoyevski Sendromuna sahip olduğu düşünülen diğer sanatçılara bir göz atacak olursak; Vincent Van Gogh öldüğü ana kadar durmadan çizim yaptığı ve dünyayı farklı algıladığı bilinen izlenimci ressamda bu sendroma sahip olduğu düşünülmektedir. Yıllardır durmadan kitap yazmaya devam eden Stephen King ve korku üstadı Edgar Allen Poe da bu listeye girebilecek hipergrafiye sahip yazarlardandır.

Son bir örnek olarak ise Türk edebiyatının usta ismi Sait Faik Abasıyanık’ın şu sözleri ile yazımızı noktalayabiliriz: 

‘’Söz vermiştim kendi kendime; yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da hırstan başka ne idi ? Burada namuslu insanlar arasında sakin ölümü bekleyecektim. Hırs hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kağıt kalem aldım oturdum. Ada’nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.”

Dostoyevski hakkında daha fazla bilgiye ulaşmak isterseniz linke tıklayabilirsiniz. Benzer yazılar için tıklayın.

Please follow and like us:
Pin Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir