reklamlar

reklamlar

BİR RÜYA FABRİKASI HOLLYWOOD: KİTLE KONTROLÜNÜN 7 AŞAMASI

1) ÜRETİM FAZLALIĞI VE EMEK SÖMÜRÜSÜ

18. yüzyılın sonlarında meydana gelen ‘’Sanayi Devrimi’’ ile birlikte üretim gücü çok hızlı bir şekilde artmış ve buharlı makinelerle yapılan üretim faaliyetleri ile sermaye birikimi artmıştır. Sanayi devrimi ilk olarak Birleşik Krallık’ta ortaya çıkmış ardından Batı Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya’ya sıçramış ve en nihayetinde bütün Dünya’ya yayılmıştır. Hızlı nüfus artışı neticesinde 16. yüzyıldan itibaren ülke nüfuslarında bir patlama yaşanmış, tarımdaki gelişmeler köyden kente göçü hızlandırmış ve böylelikle sanayide istihdam edilecek bir iş gücü oluşmuştur.

2) YENİ MÜŞTERİ ARAYIŞLARI VE REKLAMLAR

Kişilerin yaşam düzeyinin yükselmesiyle, önceleri lüks tüketim mallarından sayılan kahve, çay ve şeker artık orta sınıfın da günlük gereksinimi haline gelerek bu malların tüketim talebini artırmıştır. Fabrikalaşmak ve bunun getirdiği sınıfsal farklılarla birlikte işçi sınıfı, orta sınıf ve burjuva gibi kavramlar daha ön plana çıkmıştır. Bu sınıfsal farklılıklar ile birlikte üretimin artmış olmasından kaynaklı bu ürünlerin satılması için pazarların oluşması ve tüketimin arttırılması gibi durumlar da meydana gelmiştir. Sermaye sahipleri daha fazla üretilen malları daha fazla satmak için yeni yollar aramaya başlamış ve satış yelpazesini sadece yüksek zümreye değil alt gelir grupları ve orta sınıflara doğru çevirmiştir. Ürünleri bu sınıf gruplarına satmak için yeni yollar aranmış ve  bu yollar sayesinde yeni reklam ve pazarlama sektörleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Ürünlerin tüketimini arttırabilmek için sinema ve reklam adeta bir silah olarak kullanılmıştır. Bu durum paraya çok fazla ihtiyaç duyan bir sanat olmasından kaynaklı sinemayı çok fazla etkilemiştir.

3) LÜKSÜ ARZULATAN FİLMLER

Artık sermaye yani reklam verenler bir egemen güç olarak karşımıza çıkmaya başlamış ve yapılan filmlerin bu ‘’tüketim hazzını’’ tetikleyen işler olması için çokça yatırım yapılmıştır. Sinema ilk doğduğu dönemde burjuva sınıfına hitap eden bir sanatken ve gösterimlere üst zümrenin şık giyimli kuşamlı sosyete insanlarının katıldığı gösterimler yapılırken, sinemanın kitleleri etkileme gücü farkedilmiş ve bununla birlikte pastada daha büyük bir dilime sahip olan orta sınıf ve işçi sınıfı için daha kaliteli ve ihtişamlı hayatı pohpohlayan projeler üretilmeye başlanmıştır. Burada somut bir örnek olarak Ford arabalarının üreticisi olan Henry Ford karşımıza çıkmaktadır.

4) BİR KAPİTALİZM PEYGAMBERİ: FORDİZM

Henry Ford 1900’lü yılların başına kadar giriştiği iş girişimlerinde başarısız olmuş ve iflas etmiştir. Ford sadece üst zümreye hitap ederek başarılı olamayacağının farkına varmış ve kendi pazarını kendisi yaratması gerektiğini düşünerek 1902 yılında kurduğu ‘’Ford Motor’’ şirketiyle tamamen yeni bir sayfa açmıştır. İşi kurallarına göre oynadığı zaman zirveye çıkamayacağını gören Ford yeni yollar aramaya başlamıştır. Ürettiği arabalarla Amerika içerisinde satışlar yapıyor ve hatta Avrupa’ya da araba satmaya başlıyor. Fakat gözü en yüksekte olan Henry Ford 1914 yılında bant sistemini de bularak daha seri bir üretime geçince başka bir yol bulması gerektiği fikri daha da hız kazanıyor. Nasıl daha çok Ford satarım? İşte bu soru belki de şu anki ‘’tüketim çılgınlığımızın’’ baş nedeni olmayabilir. Ama Henry Ford yeni geliştireceği iş modeliyle şehirleşmeden tutun, sanata kadar birçok alanda devrim yaparak dünyadaki tüketim modelinde bir devrim yaratıyor.

ford arabaları

5) ŞEHİRLER VE YAŞAM YENİDEN DİZAYN EDİLİYOR!

Henry Ford ürettiği arabaları için müşteri kitlesi olarak yine kendi işçilerini seçti. Fabrikasında çalışan işçiler diğer fabrikalarda çalışan işçilerden çok daha fazla kazanmasına rağmen işçilerin 1914 yılında aldıkları ücretlerine tekrar zam yaptı. Bu zam endüstri dünyasını her ne kadar hayretler içinde bıraksa da bu durum Ford’un kendi sistemini yaratması için kurduğu planın bir parçasıydı. Fabrikasını şehrin dışına kuran Ford işçilerin şehirden her gün işe gidip gelebilmesi için arabalarını satın alacağını biliyordu. İşçi sınıfının biraz daha fazla para kazanırsa o parayı daha çok harcayacağını da biliyordu. Çünkü bastırılmış duyguların ne demek olduğunu bir çiftçi çocuğu olan Henry Ford kadar kimse daha iyi bilemezdi. Ama işini şansa da bırakamazdı. Daha fazla kazanan bir insan hayatındaki geçim sıkıntısından kurtulup rahatlayınca ne yapar? Kendisine daha fazla özen gösterir. Kendini şımartır ve sosyalleşir. Sinemaya, tiyatroya gider. İşte burada gelişen stüdyo sistemi devreye giriyor ve daha önceden sermayenin bir ‘’öcü’’ gibi gördüğü işçi sınfının aslında sistemin anahtarı olduğu anlaşılıyor. İşte 1915’li yıllardan sonra Amerikan sinemasındaki filmlerde çokça Ford arabalarını görmemiz bu yüzdendir. Hollywood filmlerindeki star sisteminin işlemesi halkın o starlara olan hayranlığı karşımıza bir pazarlama aracı olarak çıkıyor. Hatta o yılların usta hicivcisi Charlie Chaplin bile ‘’Modern Zamanlar’’ filminde bant sistemiyle seri üretim yapan fabrika üretim modeline atıfta bulunurken, halkın sokaklarda sefaletle mücadele ederken bile bütün yollarda Ford arabalarını geçirtmesi büyük hiciv ustasının yine bir göndermesi olarak karşımıza çıkıyor. Henry Ford örneğimizle bütün bu tüketim toplumunu o kurdu demek yanlış olur tabii ki. Sadece daha iyi anlaşılabilmesi için örneklerden biri olabilir sadece. Nasıl ki Griffith Hollywood sinemasının temellerini atmış ve ondan esinlenerek birçok yönetmen filmler yapmışsa, bu durumu da ona benzetebiliriz. Henry Ford tarihin korkaklar tarafından yazılamayacağına en büyük örnektir diyebiliriz. İyi bir örnek midir? Yoksa kötü bir örnek midir? Bu tartışılacak bir konudur. Ama sınıflar arasındaki ayrımı bir korku unsuru olmaktan çıkarıp bu durumu yeni bir simülatif dünya kurarak yine sistemin kazançlı çıktığı bir durum haline getirmeyi başarmıştır.

tek tip toplum

6) TEK TİPLEŞEN KİTLELER

Bu yeni dünyanın anahtarı, dünyanın nüfussal olarak büyük bir bölümünü oluşturan işçi sınıfı ve orta sınıfın elindedir. Bu kitleler kontrol altında tutulur ve yönlendirilirse sistemin çarkları iyi bir şekilde işlemeye devam edecektir. Peki nasıl kontrol altında tutulur bu kitleler ve nasıl tüketmeye devam ettirilebilirler? İşte bunun cevabı hayallerden oluşan bir simülasyon dünyası ile olacaktır.Bu dünya nasıl mıdır peki? Her gün her yerde reklamlarda, filmlerde, gazetelerde ve reklam afişlerinde karşı koyamadığımız uyarıcılarla bezeli bize sunulan ve daha iyi bir hayatı arzulatan sübliminaller ile sürekli bilinç altımıza bir şeyler kazılıyor. Hollywood filmlerindeki gördüğümüz veya şu an dizilerde sıkça karşımıza çıkan aşırı zenginliğin getirdiği yıkımları izlemekteyiz. Evet aşırı zengin olmak kötü bir şey ama o hayatı yaşamayı arzulamak güzel. ‘’Sen yıldızların bindiği arabaya bin, onların giydiği pantolonları giy veya onların içtiği kolayı iç ve kendi fakirhanende bu ürünlerle mutluğu bulmaya çalış. Ama sakın bir üst sınıfa geçmeyi isteme! Sadece arzula! Çünkü orada işler tahmin ettiğin gibi değil! Onların hayatları sıkıntılarla dolu ve senin en büyük zenginliğin aslında arzuların.’’ aşılanmaktadır. Bu arzulama durumu ile usta yönetmen Luis Bunuel ‘’Burjuvazi’nin Gizemli Çekiciliği’’ filmiyle çok iyi bir şekilde alay etmektedir. Hatta giyim kuşam üzerine hicvettiği bir sahnede ‘’papaz’’ olan bir din adamının bahçıvan kıyafetleriyle geldiği ortamda ilk önce saygı görmez ve hatta kapı dışarı edilir. Fakat papaz kıyafetlerini giyip geldikten sonra papazdan özür dilerler ve onu aralarına alırlar. İşte usta yönetmen yeni tüketim toplumunun yarattığı insanların giydiği kıyafetlerle yargılandığına çok güzel bir örnek vermektedir. Giydiğimiz kıyafetin, taktığımız saatin veya bindiğimiz arabanın markası bize toplumsal bir kimlik oluşturur hale gelmiştir.

coca cola reklamı

7) TÜKETİYORUM! ÖYLEYSE VARIM!

Tüketim sistemini anlayabilmemiz için son bir örnek verecek olursak; 1960 yılında Venedik St. Marks Meydanı’nda CocaCola bir reklam çalışması yapmıştır. Meydana tahıllarla ‘’CocaCola’’ yazılmış ve daha sonra yüzlerce kuş meydana salınmıştır. O yemleri yiyen güvercinlerden meydanda bir ‘’CocaCola’’ yazısı oluşmuş ve bunun fotoğrafı çekilmiştir. 2. Dünya Savaşı bitmiş ve artık özgür bir dünya vardır. Güvercin özgürlüğün temsilcisidir. Özgürlüğün tadını ‘’CocaCola’’ içerek çıkartmak alt metni çıkabilir. Fakat tüketim toplumunu çok iyi özetler. Hepimiz oradaki güvercinler gibiyizdir. Egemen güç bizi tahıllarla, yemlerle bir yere doğru sürükler. Biz de karnımız doydu veya mutlu olduk diye sevinirken aslında büyük fotoğrafı göremediğimiz için bir kandırmacanın içinde olduğumuzun farkına bile varamayız. Sistem çarklarını çok sıkı kurmuştur. ‘’Düşünüyorum, öyleyse varım.’’ diyen atalarımızın kemiklerini her gün ‘’Tüketiyorum, öyleyse varım.’’ diyerek sızlattığımız bir hale gelmişizdir.

Bizi takip etmeyi unutmayın.

Please follow and like us:
Pin Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir